25 Tem 2012

Anestezi nedir, çeşitleri nelerdir?

‘Anestezi’ sözcüğü eski Yunanca’dan alınan bir sözcük olup, ‘hissizlik’ anlamına gelir.

İki çeşit anestezi vardır: Genel ve lokal (bölgesel) anestezi.

Genel anestezi: Geçici bir süre için uyku hali, ağrının ortadan kalkması ve reflekslerin azalması durumudur. Genel anestezi uygulaması iki şekilde yapılabilir:

a. Damar yolu ile uygulama (intravenöz anestezi): Anestezik ilaç doğrudan damar içine verilir (sedoanaljezi).

b. Solunum yolu ile uygulama (inhalasyon anestezisi): Burada kullanılan anestezik ilaçlar sıvı ya da gaz şeklinde olup, uygulanabilmeleri için modern anestezi cihazları gerekir.

Lokal (bölgesel) anestezi: Anestezinin opere edilecek bölgede sınırlı kalması olup, genel anesteziden en önemli farkı uyku halinin olmamasıdır. Lokal anestezik ilaçlar sinir lifleri ile temasa geldiklerinde bu liflerdeki iletim, geriye dönüşlü olarak bir süreliğine kesilir. Bu durumda hasta ağrı duymaz ama operasyon süresince uyanıktır. Lokal anestezinin çeşitli uygulama yöntemleri vardır. Bunlar lokal anestezik ilacın:

a.Mukozalar üzerine uygulanması (topikal anestezi),

b.Kesi bölgesinin ya da yaranın üzerine uygulanması (infiltrasyon anestezisi),

c.Operasyon sahasının etrafında anestezi duvarı oluşturacak şekilde uygulanması (saha bloku),

d.Opere olacak bölgeye gelen sinir veya sinirlerin olduğu yere uygulanması (spinal anestezi, epidural anestezi, kombine spinal epidural anestezi vs…) şeklinde sıralanabilir.

Özel Ankara Tüp Bebek Merkezi’nde üremeye yardımcı tekniklerin uygulanması sırasında hangi anestezi yöntemi uygulanmaktadır?

Kliniğimizde yumurta toplama (=OPU), tanısal veya operatif histeroskopi, tedavi amaçlı işlem veya tıbbi nedenli tahliye (=D&C) gibi ağrılı işlemlerde; ağrılı bir işlem olmamasına rağmen bazen hastanın uyuma isteği nedeniyle embriyo transferi (=ET) işleminde; ayrıca erkek hastalarda TESE işlemi sırasında bazen lokal anesteziye destek olarak SEDOANALJEZİ dediğimiz genel anestezi yöntemi uygulanmaktadır.

Bu yöntem nasıl uygulanır?

Hastanın anestezi öncesi sorgulaması (önceki anestezi uygulamaları, geçirdiği önemli hastalıklar ve ameliyatlar,kullandığı ilaçlar, alerjisi olup olmadığı, varsa mevcut hastalıkları, sigara ve alkol kullanımı, açlık durumu vs.) ve muayenesi yapıldıktan sonra hasta işlem odasına alınır. Burada diğer hazırlıklar tamamlandıktan sonra, yaşamsal fonksiyonlar (kan basıncı,nabız sayısı, kandaki oksijen  doygunluğu) monitörize edilir. Daha sonra ön kol ya da el sırtındaki uygun bir damardan yerleştirilen bir kanülden sakinleştirici etkisi olan, geçici bir süre uyku hali yapabilen ve ağrıyı ortadan kaldıran ilaçların küçük dozlarda verilmesiyle anestezi işlemi gerçekleştirilir. Girişim sırasındaki yaşamsal fonksiyonlar monitörden izlenir.  Anestezi uygulaması sonlandırıldığında da bilinç hızla yerine gelir ve hasta yapılan işlemi hatırlamaz.

Sedoanaljezi yönteminin olası yan etkileri ve riskleri nelerdir?

Çok sık olmamakla birlikte bazen damar yolu açılan yerde yanma, ağrı olabilir. Bazı hastalarda anestezik ilaçların uygulanması sırasında elde ve kolda şiddetli ağrı olabilir, ancak bu geçici bir  durumdur. İlaçların ya da kanın damar dışına kaçtığı durumlarda o bölgede şişlik, kızarıklık, bazen morluk ve enfeksiyon gelişebilir. Anestezi esnasında öksürük, hıçkırık ,kusma, cilt döküntüleri, kan basıncı ve nabız  değişikliklerine, solunum problemlerine rastlanabilir. Bazen uyandıktan sonra bulantı, kusma, baş ağrısı, baş dönmesi, bulanık görme olabilir. Anestezi esnasında farkındalık, şiddetli allerjik reaksiyonlar, damarlarda ve akciğerlerde pıhtı gelişmesi ile ilgili sorunlar ,sara nöbeti, sinir hasarı gelişmesi gibi durumlar çok nadir görülebilecek durumlardır.

Sezaryen ve normal doğum olgularında tercih edilen anestezi yöntemleri nelerdir?

Sezaryen ameliyatlarında annenin kendisi kadar, bebeğin hayatı da anestezi yönünden özellik gösterir. Anestezi seçiminde annenin ve bebeğin durumu, ameliyatın endikasyonu, aciliyeti, hasta ve doğum uzmanının tercihleri ve anestezi uzmanının yetenekleri gibi birçok faktör rol oynar. Sezaryen ameliyatlarında uygulanan yöntemler genel anestezi, spinal anestezi, epidural anestezi ve kombine spinal epidural anestezi yöntemleridir. Normal doğumlarda ise tercih edilen yöntem epidural yolla uygulanan doğum analjezisi yöntemidir.

Genel anestezi yöntemi hangi sezaryen ameliyatlarında uygulanır?

Genellikle bu yöntem anne ve bebeğin risk altında olduğu acil sezaryen ameliyatlarında, veya annenin spinal / epidural anestezi yöntemlerinin uygulanmasına engel bir durumunun olmasında, ya da annenin bu uygulamaları reddettiği durumlarda, bir de uygulanan spinal / epidural yöntemin başarılı olmaması durumunda uygulanır.

Genel anestezi nasıl uygulaması nasıl yapılır?

Anestezi öncesi sorgulama ve fizik muayenenin ardından ameliyathanede anneye el sırtı yia da ön koldan uygun bir damar yolu açılmasını takiben, anestezi maskesi ile oksijen uygulanır. Anestezi başlatılmadan önce bulantı ve kusmayı önleyici ilaçların uygulanmasından sonra,  anesteziyi başlatacak olan ve kas gevşemesini sağlayan ilaçlar yavaş yavaş damar  yolu ile verilir. Yeterli anestezi derinliği ve kas gevşekliği sağlandıktan sonra, ‘laringoskop’ adı verilen bir alet yardımı ile ağızdan nefes borusuna yumuşak bir tüp yerleştirilir ve tüpün balonu şişirilir. Bunun amacı tüpün yerinden çıkmamasını sağlamak ve mide içeriğinin nefes borusuna kaçmasını önlemektir. Daha sonra tüpün diğer ucu anestezi cihazına bağlanarak, cihazdan gelen oksijen + anestezik gaz karışımı ile hasta mekanik olarak solutulur. Böylece damar yolu ile başlatılan anestezi, solunum yolu ile devam ettirilir. Başka bir deyişle, anestezik gazlar akciğerlerden kana geçerek santral sinir sistemine ulaşırlar ve etkilerini gösterirler. Bu arada annenin yaşamsal fonksiyonları (kan basıncı, kalp hızı ve kandaki oksijen doygunluğu) monitörden izlenir. Doğum gerçekleştikten sonra anneye rahim kasılmasını sağlayan ilaçlar uygulanır ve operasyonun tamamlanmasını takiben anestezik gazların uygulamasına son verilir,  kas gevşetici ilaçların etkisi geri döndürülür. Annenin solunum fonksiyonları, kas gücü ve refleksleri  yerine geldiğinde, ağrılı uyaranlara yanıt verdiğinde ve tamamen uyandığından emin olunduğunda nefes borusundaki tüp çıkartılır.

Genel anestezi uygulamasının spinal ve epidural anestezi uygulamalarına göre üstünlüğü nedir?

Genel anestezi uygulamasıda etki diğerlerine göre çok hızlı başlar. Ayrıca genel anestezi istendiği anda sonlandırılabilir. Diğerlerinde ise etki lokal anestezik ilacın vücutta tamamen yıkılmasını takiben  ortadan kalkar. Yani lokal anestezi istenilen anda sonlandırılamaz.

Genel anestezi uygulamasının riskleri ve istenmeyen etkileri nelerdir?

Genel anestezi uygulamasında, özellikle acil şartlarda gerçekleştirilecek olan sezaryen ameliyatlarında annenin midesinin dolu olması başlı başına bir risk teşkil eder. Bu risk genel anestezi uygulaması sırasında mide içeriğinin akciğerlere kaçmasıdır ki, bu durum bazen ölümcül olabilir. Gebelerde ağız ve burun mukozaları ödemli olduğundan, nefes borusuna tüp yerleştirmek güç olabilir ve buna bağlı ağız içinde ve boğazda yaralanmalar, diş kırılmaları, diş çıkmaları, ses tellerinde zedelenmeler ve ödem meydana gelebilir. Anestezi esnasında öksürük, hıçkırık, kusma, kan basıncında ve kalp ritminde değişiklikler gelişebilir. Anestezi sonrası boğaz ağrısı, solunum yetmezliği, bulantı ve kusma, baş ağrısı, tansiyon düşüklüğü olabilir. Bunların çoğu önlenebilir ve giderilebilir sorunlardır. İlaçların beklenmedik ters etkileri, ciddi allerjik reaksiyonlar, damarlarda ve akciğerlerde pıhtılaşma ile ilgili sorunlar, beyin hasarı, kalp krizi, koma ve ölüme dek varan komplikasyonlar çok nadir de olsa karşılaşılabilir durumlardır ve bunların bir kısmı  hastanın mevcut durumu / hastalığı ile de ilgilidir.

Epidural anestezi, spinal anestezi, kombine spinal epidural anestezi gibi bölgesel anestezi yöntemleri hangi sezaryen ameliyatlarında ve neden tercih edilir?

Günümüzde, acil durumların dışında epidural anestezi gerek planlı sezaryen operasyonlarında, gerekse normal doğumlarda ağrısız doğum yöntemi olarak hem hastalar, hem de jinekologlar tarafından tercih edilen popüler bir yöntem olmuştur. Bu yöntem ile bebek daha az ilaca maruz kalır. Ayrıca annenin midesi dolu ise epidural anestezi  tercih sebebidir. Diğer yandan, anne uyanık olacağı için bebeğinin doğumunu izleyebilir. Yöntemin diğer bir özelliği de, daha sonra ameliyat sonrası ağrı tedavisi için epidural kateterin kullanılabilmesidir (Hasta kontrollu analjezi = PCA). Spinal ya da kombine spinal epidural anestezi yöntemleri ise, ameliyatın hızlı başlatılmak istendiği durumlarda tercih edilebilir.

Epidural  ve spinal anestezi nasıl uygulanır?

Epidural ve spinal anestezi aynı bölgeden ve benzer teknikle uygulanır. Sadece kullanılan iğne tipi, iğne ile girilen boşluk ve kullanılan lokal anestezik miktarı farklıdır. Kombine spinal epidural anestezi yönteminde ise  hem spinal, hem de epidural iğnenin bir arada kullanılması tekniği ile anestezi gerçekleştirilir.

Uygulamada ise, hasta yan yatar veya oturur pozisyonda iken bel bölgesinde işlemin uygulanacağı bölge antiseptik solüsyonla temizlendikten sonra, cilt lokal anestezik ile uyuşturulur. Ardından epidural iğne ile omuriliğin üzerindeki epidural boşluğa girilerek buraya lokal anestezik madde verilmesiyle bu bölgedeki omurilikten çıkan sinirler uyuşturulur. İğne epidural boşluktan çıkarılmadan önce içinden ince, uzun bir kateter (=boru) geçirilir ve iğne epidural boşluktan çıkartılıp kateter orada bırakılır. Kateterin ciltten çıkan kısmı hastanın sırtına flaster ile tespit edilir. Bu kateterin uç kısmına ameliyat sonrasında kullanılmak üzere ‘ağrı pompası’ (=PCA) adı verilen bir cihaz bağlanır. Ameliyat sonrasında hasta, içinde ağrı kesici ilaçlar bulunan bu cihazı kullanarak ağrısını kendisi kontrol eder.

Spinal anestezi ise, spinal iğne ile omurilik üzerindeki spinal boşluğa aynı şekilde girilerek buraya lokal anestezik verilmesiyle sağlanır. Ancak burada uygulanan ilaç miktarı epidurale göre çok azdır.

Bu iki yöntem arasında başka ne farklar vardır?

Her iki uygulamada da hasta ağrı duymaz,  ancak dokunma hissini algılar. Spinal anestezinin etkisi epidurale göre çok daha hızlı başlar, kas gevşekliği daha yoğun olduğu için hasta ilacın etkisi geçene kadar bacaklarını oynatamaz. Spinal anestezi daha çok tansiyon düşüklüğü ile bulantı ve kusmaya, baş ağrısına neden olur. Epidural anestezide ise kas gevşekliği çok yoğun olmadığı için hasta bacaklarını oynatabilir, baş ağrısı olmaz, tansiyon düşüklüğü ile bulantı ve kusma diğeri kadar şiddetli değildir. Bunların yanı sıra ağrı tedavisine imkan vermesi, daha konforlu olması, ağrısız doğum için kullanılabilmesi epidural anestezinin tercih sebebi olmuştur.

Ağrısız doğum eyleminde epidural anestezi nasıl kullanılmaktadır?

Burada annenin doğum eylemi başladığında, aynen yukarıda anlatıldığı gibi epidural mesafeye kateter yerleştirilir ve zamanı geldiğinde buradan aralıklarla ve küçük dozlarda ağrı kesici ve lokal anestezik ilaçlar uygulanır. Böylece anne şiddetli doğum ağrılarını hissetmez.

Epidural / spinal anestezi kimlere uygulanamaz?

Kanama ve pıhtılaşma sorunu olanlara,  ağır enfeksiyon durumlarında, kafa içi basıncı artmış olanlarda (ör. kafa içinde kitle), çok düşük kan basıncı olanlarda, omurga deformitesi ya da omurilik hastalığı olanlarda, anestezinin uygulanacağı yerde enfeksiyon olması durumunda ve bir de hastanın bu anestezi yöntemini kabul etmemesi halinde işlem uygulanmaz.

Epidural / spinal anestezi ile ilgili riskler ve istenmeyen durumlar nelerdir?

Bunların arasında baş ağrısı, bel ağrısı, kan basıncı ve nabız sayısında düşüklük, bulantı ve kusma, kaşıntı, idrarını yapamama, kanama, enfeksiyon, anestezi seviyesinin çok yükselmesi, sinir hasarı ve kullanılan lokal anestezik ilaca karşı oluşan allerjik / toksik reaksiyonlar sayılabilir. Bu durumların çoğu önlenebilir  ve  tedavi edilebilir.
 
Dr. Pakize TUNCA
Özel Ankara Tüp Bebek Merkezi Anestezi Uzmanı

16 Tem 2012

Adım adım IVF (Tüp Bebek)

Yumurtaların (Oositlerin) Geliştirilmesi

       Tüp bebek uygulamalarında başarı şansını artırmak için, her sağlıklı kadında ayda bir tane oluşan yumurta sayısını arttırmak gereklidir. Bu nedenle yumurtalıkları daha fazla sayıda yumurta geliştirmeye sevk eden ilaçlar kullanılır. 

       Doktorunuzun sizi muayene etmesi ve tetkiklerinizi değerlendirmesinden sonra size özel dozlarda düzenlenmiş bir ilaç listesi ve kullanma şeması alacaksınız. 

       Tedavi protokolünüzü; yaşınız, daha önceki tedavi öykünüz, daha önceki tüp bebek uygulamalarındaki sonuçlarınız, ve adetinizin 2. veya 3. gününde bakılmış olan FSH düzeyiniz etkiler. Yumurtalıkları uyarmada kullanılan ilaçların neredeyse tamamı maalesef enjeksiyonla kullanılmaktadır.

       Tedaviye genelde adetin 2. veya 3. gününde başlanır. İlaç tedavisi sırasında yumurtalıklardaki gelişen folliküler sık aralıklarla yapılan ultrasonografik ve gerekirse hormonal incelemelerle takip edilir. Tüm bulguları değerlendiren doktor, yumurtaların toplanması için en uygun zamanı belirler. 

       Yeterli büyüklüğe erişen folliküllerdeki yumurtaların olgunlaşması için HCG (human chorionic gonadotropin) adlı ilaç belirtilen saatte uygulanır ve 34 -36 saat sonrasında yumurta toplama işlemi yapılır. 

       Ortalama % 10 kadında işlemin, yetersiz yumurta gelişimi, erken yumurtlama, hormonlarda istenmeyen değişiklikler gibi çeşitli nedenlerle yumurta toplama aşamasından önce sonlandırılması gerekmektedir.


(Devamını okumak için lütfen başlıklara tıklayınız...)











IVF'de erkeklere uygulanabilecek işlemler

       Eğer bir erkeğin semen örneğinde hiç sperm yoksa (azoospermi) bu durumda doğrudan doğruya mikroenjeksiyon işlemi uygulanamaz. Azoospermik erkeklerde dışarıya sperm çıkarılamamasına karşın testis dokusu içerisinde ya da spermi taşıyan kanallarda sperm bulunma olasılığı vardır. Bu erkeklerden cerrahi olarak elde edilen spermlerin mikroenjeksiyon işleminde kullanımı ile gebelikler elde edilebilmektedir.

       Mikro-TESE

       Semen örneğinde hiç sperm bulunmayan ve aynı zamanda kanallarda da tıkanıklık olmayan erkeklerde yumurtalıklardan (testis) sperm bulma işlemidir. Bu işlem erkekte semen örneğinin tümünde spermlerin hareketsiz olması durumunda (total immotilite) hareketli ya da daha fazla oranda canlı spermler bulabilme umuduyla da yapılabilir. TESE yapılacak olan çiftlerde kadından yumurta toplanacağı gün ya da bir gün önce öncelikle erkek ameliyata alınır. 

       Lokal ya da genel anestezi altında doktor tarafından testislerden alınan doku örnekleri laboratuvara gönderilerek içerisinde sperm olup olmadığı araştırılır. Sperm bulununcaya kadar ya da sperm olmadığına kanaat getirinceye kadar doku örneği alınmaya devam edilir (multiple biyopsi, çoklu biyopsi). Son yıllarda sperm bulunma şansını artırmaya yönelik olarak kullandığımız mikro-TESE, TESE sırasında spermlerin yapıldığı kanalcıkların (tübül) operasyon mikroskobu altında incelenmesi ile işlemin yönlendirilmesi olarak adlandırılabilir. 

       Eğer sperm bulunduysa kadının yumurtaları toplanarak mikroenjeksiyon işlemi yapılır. Eğer sperm bulunamadıysa kadının yumurtaları toplanmaz ve tedavi basamaklarına son verilir. Yumurtalıkların aşırı uyarılma riskinin (OHSS) olduğu durumlarda TESE işleminde sperm bulunamasa da hastanın eşini koruma amaçlı yumurta toplama işlemi yapılabilir.

       Alternatif olarak kadın işleme hazırlanmadan erkekte biyopsi yapılmakta ve alınan örnek patolojik inceleme yanında sperm olup olmadığının araştırılması için androloji laboratuvarına gönderilmektedir. Bu örnekte sperm gözlenmesi halinde doku dondurularak saklanmaktadır. Kadının tedavisi tamamlanıp yumurtaların toplanacağı gün veya bir gün önce dondurulan doku çözülerek bulunan spermlerle ICSI yapılmaktadır. Burada sperm bulunursa bir müdahale ile birden çok deneme yapma şansı doğmakta ayrıca eğer sperm yoksa kadın gereksiz tedaviye ve strese maruz kalmamaktadır.

       Bu uygulamanın tek ve en önemli dezavantajı çözme işlemi sırasında sınırlı sayıda sperm olan vakalarda spermin bulunamama riskidir.


       TESA/TEFNA (Testicular Sperm Aspiration/ Testicular Fine Needle Aspiration)

       Testisten sperm elde etme işlemi açık ameliyata gerek kalmaksızın ince iğne yardımıyla yapılabilmektedir (TESA ya da TEFNA). Özelikle epididim enfeksiyon nedeniyle hasar görmüşse ve hareketlilikle beraber sperm canlılığı düşükse tercih edilir. Yine lokal anestezi atında gerçekleştirilir.


       MESA/PESA (Microsurgical/Percutan Epididymal Sperm Aspiration)

       Sperm taşıyan kanalların doğuştan ya da sonradan geçirilen çeşitli hastalık, travma veya ameliyatlara bağlı olarak tıkanması sonucunda semende hiç sperm bulunmamasına obstrüktif azoospermi denir. Bu durumunda erkeklerin kanallarından lokal yada genel anestezi altında mikrocerrahi yöntemiyle (MESA) veya direkt ciltten iğneyle girerek (PESA) sperm elde edilmesi işlemleridir.

       Ankara Tüp Bebek Merkezinde tüm bu işlemler deneyimli uzman doktorlar tarafından yapılmaktadır. Bu işlemler için merkezimizde yatmanıza gerek yoktur ve her hangi bir sorun çıkmadığı takdirde işlemden sonra bir süre dinlenip evinize gidebilirsiniz. Eğer yapılan uygulama sonucunda gebelik elde edilemezse TESE ya da MESA gibi işlemlerin tekrar yapılması mümkündür.

Embriyo Transferi Sonrası...

       Yumurtalıkların gebeliği desteklemek için ürettiği progesteron hormonu, hCG’nin (çatlatma iğnesi) yumurtalıklar üzerine olan etkisi bir hafta sonra bitince yetersiz düzeye inecektir. Bu nedenle çeşitli ilaçlarla bu desteğin devamının sağlanması kritik öneme sahiptir. 
       Diğer önerilen ilaçlarla birlite, hCG ya da çeşitli progesteron içeren ilaçları bu nedenle kullanmanız istenecektir (Ovitrelle, Progestan, Crinone, Progynex gibi).

       Yumurta toplam işleminden sonraki 15 gün içerisinde yapılacak gebelik testleri güvenilir değildir. O nedenle size söylenen günden daha önce test yaparak yanıltıcı sonuçlara ulaşmayın. 

       Bu dönem beklide tedavinin en sinir bozucu dönemini oluşturur. Hemşirelerimizin, hasta danışmanlarımızın ve doktorlarımızın size yardımcı olmak için hazır olduklarını belirtmek isteriz.


Embriyo ve Sperm Dondurma

       Tüp bebek prosedürleri gereği, tedaviyle çok sayıda yumurta geliştirilerek döllenmeleri sağlanır. Transfer günü bunların arasından belirli bilimsel kıstaslar ışığında en iyi 1 ya da 2 tanesi seçilerek transfer edilir. Ancak çoğu kez, transferden sonra iyi kalitede olan (sağlıklı bir bebek olma potansiyeli taşıyan) embriyolar arta kalır. İşte bu embriyolar dondurmaya adaydır.

       Dondurma yönteminin sağladığı avantajlar

       Tüp bebek uygulamalarında embriyo ve spermlerin dondurulmaları özellikle hastalar açısından çok önemli kazanımlar sağlamıştır. Tekrar bir tüp bebek denemesi yapmak isteyen çiftlerin yeniden uzun ve pahalı tedavileri tekrarlamaları gerekmeden bu şansı kullanabilmeleri, hem fizyolojik bakımdan hem de ekonomik bakımdan avantaj sağlar.

       Bundan başka, özellikle sperm sorunu olan ya da hiç spermi olmayan erkeklerde çeşitli cerrahi yöntemlerle sperm elde edilebilmektedir. Ancak ameliyatların tekrarlanmasının çeşitli sakıncaları ve riskleri de mevcuttur. 

       Bu yüzden elde edilen spermlerin dondurularak saklanması, her yeni denemede erkeğin aynı ameliyat işlemlerini geçirmesini ve olası risklerle karşılaşmasını ortadan kaldırır.

Embriyo Transferi

       Embriyo transferi (ET), genellikle yumurta toplanmasından iki ile üç gün sonra yapılır. Ancak sizin için daha uygun olacağı düşünülüyorsa embriyo transferiniz 5. 6. güne kadar geciktirilebilir. Transferin zamanı, IVF ekibi tarafından size tam olarak bildirilecektir. Transfer için normal gelişen embriyo / embriyolar seçilir. 

       Yönetmelik gereği 35 yaş altındaki kadınlara ilk iki denemede 1, gebe kalamamışlarsa sonraki uygulamalarında 2 embriyo transferi uygulanabilir. 35 yaş ve üzerinde iki embriyoya kadar embriyo transferi yapmak mümkündür. Kesin karar aile ve doktoru tarafından verilir. Birden fazla embriyonun transferi çoğul gebelik ile sonuçlanabilir. Eğer yeterli gelişim gösteren embriyolarınız transferden sonra artmış ise istemeniz halinde dondurulacaktır.

       Transfer işlemi oldukça kolay ve ağrısız bir uygulamadır. İçinde embriyolar bulunan çok ince özel bir kateter, jinekolojik muayene pozisyonundaki kadının rahim ağzından geçilerek rahim içine yerleştirilir. İçindeki embriyolar, bir enjektör yardımı ile rahim içine püskürtülür. Transfer sırasında ultrasonografi yardımı ile rahmin görüntülenmesi için mesanenin kısmen dolu olması gereklidir.

       Ortalama 10- 20 dakika kadar süren bir işlemdir. Transferden sonra size, kullanacağınız ilaçlar, yaptırmanız gereken kan testleri ve dikkat etmeniz gereken konularda bilgi verilecektir.

15 Tem 2012

Tüp Bebek Tedavisinde Yumurtaların Toplanması (OPU)

       Tüp bebek tedavisinde yumurta toplama işlemlerinin hemen hemen tamamı vajinal yoldan yapılan ultrasonografi yardımıyla (transvajinal ultrasonografi) gerçekleştirilir. Diğer girişim yolları ise laparoskopi ya da transabdominal ultrasonografi yardımıyladır. 

       Transvajinal metodta yumurtalıklar, vajene yerleştirilen bir ultrasonografi probu ile görüntülenir. Vajen duvarından geçerek yumurtalığa doğru ilerletilen bir iğne aracılığı ile buradaki folliküllerin içindeki sıvı aspire edilir. Bu sıvı ile birlikte gelen yumurta mikroskop altında bulunarak toplanır. Bu işlem genelde 10 dakikadan daha kısa sürer.

       GnRH analogları folliküllerin beklenenden önce çatlamasını (rüptüre olmasını) engellemek için kullanılırlar. Ancak ender olarak bunu başaramayabilirler, folliküller yumurta toplanması işleminden önce rüptüre olur ve yumurtalar karın boşluğuna dağılır. Bu olaya kendiliğinden yumurtlama (spontan ovulasyon) denir. Bu durumda uygulama iptal edilir.

       Hastaların işlem sırasında rahatlaması için çeşitli ilaçlar kullanılır. Aşağıda açıklanan iki anestezi tipinden hastaya uygun olan biri seçilir.

       Bilinçli sedasyon: Bu yöntemde hastaya intravenöz yolla (damar yolu ile) fentanyl ve dormicum gibi ilaçlar verilir. Böylece hastada hafif bir uyku hali sağlanırken, işlem sırasında oluşabilecek rahatsızlık hissi minimuma indirilir. Hasta, çevresinin ve yapılan işlemin farkında olabilir. Sedasyona yanıtta da kişisel farklılıklar olabilir.

       Genel anestezi: Genel anestezinin bir türü olan intravenöz genel anestezik ilaçlar kullanılarak uygulanır. Hasta tam bir uyku halindedir ve çevresinde olanlardan habersizdir. Bu tip anestezide genelde solunumu sağlamak için solunum yoluna tüp yerleştirilmesi (entubasyon) gerekli değildir. Bu işlem, bir anestezi uzmanı tarafından gerçekleştirilir.

14 Tem 2012

Oositlerin İnkübasyonu ve Fertilizasyonu

       Toplanan yumurtalar mikroskop altında değerlendirilir, her biri olgunluklarına göre derecelendirilir. Yumurtanın olgunluğu onun döllenebilme kapasitesini belirler. Daha sonra uygulanmaya karar verilmiş dölleme şekline göre işlem yapılır. Yumurtaları döllemek için seçilen yönteme göre uygulama IVF ya da ICSI diye adlandırılır.

       Tüp Bebek (IVF)

       IVF ile ilk sağlıklı doğum 1978 yılında gerçekleşmiş ve İngiltere'de Louise Brown bu yöntemle dünyaya gelmiştir. Tüp Bebek terimi vücut içinde değil de laboratuvar ortamında spermin yumurtayı döllemesini ifade eder. Otuz yıldan daha uzun süredir kullanılan bir yöntemdir. Toplanan yumurtalar özel yöntemlerle hazırlanmış belli sayıdaki sperm hücresi ile özel kültür sıvıları içinde bir araya konularak anne vücut ortamını taklit eden cihazlarda (inkübatörler) bekletilirler. 

       Bu şekilde vücut dışında elde edilen döllenmiş yumurtalar belirli bir süre özel besleyici sıvılar (kültür ortamı) içerisinde tutularak bölünmeye başlamaları beklenmekte ve daha sonra gelişen embriyolar normal gelişimini sürdürebilmeleri amacıyla rahim içine yerleştirilmektedir.

       ICSI (İntrasitoplazmik sperm injeksiyonu (ICSI - mikroenjeksiyon):

       Bu yöntem ilk kez 1992 yılında Belçika'da uygulanmış ve daha sonra dünyada yaygınlaşmıştır. Önceleri çocuk sahibi olma şansı olamayan birçok erkek, oldukça yüksek gebelik şansı sağlayan bu yöntem sayesinde baba olabilmiştir. Özel bir mikroskop ve mikromanüpilatör denilen aletler yardımı ile çok ince bir iğne içine alınan tek bir sperm hücresi (erkek üreme hücresi) yumurtanın içine enjekte edilir. ICSI erkek infertilitesi için devrim sayılabilecek bir değişim yaratmıştır. 

       Böylece sperm sayısı çok düşük, sperm hareketleri yetersiz, sperm şekli bozuk olan infertil erkekler çocuk sahibi olabilme şansını yakalamıştır. 1993 yılından sonra ise sperm analizinde hiç sperm hücresi olmayan erkekler de eğer testislerinde (yumurtalık) cerrahi girişimle (TESE) hücre bulunursa, mikroenjeksiyon (ICSI) ile çocuk sahibi olabilme şansına ulaştı. Bu yöntem günümüze kadar, doğal yolla meydana gelen bebeklere göre doğumsal riskleri belirgin olarak arttırmamıştır. 

       Sperm sayısı aşırı derecede düşük olan erkeklerin bu durumu genetik yapılarından kaynaklanıyorsa, ICSI ile bu durumun erkek çocuklarına aktarılma ihtimali mevcuttur. Bu nedenle çifte daha iyi bir bilgilendirme için genetik danışmanlık istenebilir. Ayrıca doğumsal olarak erkeğin sperm kanallarının olmaması durumu olan vaz agenezisi, kistik fibrozis denilen bir hastalıkla birlikte olabilir. Genetik geçişli olduğu bilinen bu hastalık için de genetik inceleme yararlı olabilir.

       Her iki yöntemde de yumurtalar, işlemlerden 16-20 saat sonra incelenerek döllenmenin meydana gelip gelmediği saptanır. Eğer döllenme oluşursa bu yumurtalara artık pre-embriyo ya da zigot denir. En az iki hücreli aşamaya geldiklerinde de embriyo adını alırlar. Laboratuvar içinde oluşturulan şartlar, döllenmeyi kolaylaştırıcıdır; ancak fertilizasyon tüm yumurtalarda meydana gelmez. 

       Ortalama olarak, toplanan yumurtaların %60 - 70'i döllenir. Bu oran çiftlere göre daha düşük ya da daha yüksek olarak meydana gelebilir. Yumurtaların toplandığı günden sonraki öğlen, embriyologlarımız sizleri arayıp yumurtalarınızın durumu ve döllenmeleri hakkında bilgi vereceklerdir. Eğer yumurtaların tümünde ya da büyük bir kısmında döllenme oluşmamışsa yeni bir inseminasyon için girişim yapılabilir. Bu nedenle, erkek partnere yalnızca yumurta toplandığı gün değil, bazen takip eden günde de sperm örneği vermesine ihtiyaç duyulabilir.

       Döllenmiş Yumurtaların (Embriyo) Gelişimi ve Değerlendirilmesi



Tüp Bebek Tedavisinde Sperm Örneği Verme

       Yumurtaların toplandığı gün, döllenme işleminde kullanılmak üzere androloji laboratuvarına sperm örneği vermeniz gereklidir. 

       Bunun zamanı ve uymanız gereken kurallar, size androloji laboratuvarı sorumluları tarafından açıklanacaktır. Eğer daha önceden dondurulmuş TESE (Testiküler Sperm) örneğiniz var ise buradaki akış şeması sizin için daha farklı olacaktır. Bu konuda hemşirelerimizden bilgi alabilirsiniz. Laboratuvarda döllenme işleminde kullanılacak sperm örneği içindeki sperm hücreleri, çeşitli yöntemlerle ayrılır. Daha iyi hareket edenleri seçilir ve seminal sıvılardan arındırılır.


11 Tem 2012

Tiroid gebeliği etkiliyor mu?


        Amerikan Endokrinoloji Topluluğunun 2012 yılında yapılan toplantısında sunulan bir çalışmaya göre,  gebeliğin erken döneminde hafifte olsa tiroid hormon bozukluğu olan gebelerde düşük olasılığı 2 kat artarken; doğumda bebek ölümü olasılığı 7 kat artmaktadır. 

        Hipotiroidizm, düşük, doğumda bebek ölümü, düşük doğum ağırlıklı bebeklerle karşılaşma olasılığını arttırmaktadır. Bu risklerin ortaya çıkma olasılığı,  hipotiroidizmin sessiz(subklinik) olduğu durumlar için henüz belirsizdir.

        Christian Medical Collage’da yapılan ve gebeliğinin ilk 3 ayında olan, 1000 tane gebenin tiroid problemlerini inceleyen söz konusu araştırma Dr. JJ Jacop tarafından yürütülmüştür. Hastalar TSH hormonunun 2,5 mIU/ml üzerinde olduğu normal grup ve TSH seviyesinin 2,5- 4,0 mIU/ml olduğu hafif hipotiroidi grubu olarak ikiye ayrılmıştır.

        Hafif hipotiroidisi olan grupta düşük yapma ihtimali ve ayrıca 20. gebelik haftasından sonra bebek kaybı yaşama olasılığı, belirgin olarak daha fazla saptanmıştır. Bu iki hasta grubu anneleri incelendiğinde bir farklılık görülmemiştir. Hipotiroidisi olan grupta, düşük doğum ağırlıklı bebekler normal gruba göre anlamlı şekilde fazladır. Bunun yanı sıra hipotiroidik grupta yenidoğan sarılığı belirgin olarak daha fazla izlenmektedir.
 
        Sonuçta; çalışmayı yürüten araştırmacılar, düşüklerde, doğum sırasında bebek kayıplarında ve gebeliklerin ilk 3 ayında tiroid fonksiyonlarının incelenmesi gerektiğini savunmakta ve bunu hastalarına önermektedir.



10 Tem 2012

Gebelik ve Mikrobik Hastalıklar


       Annenin gebeliğin ilk üç ayı içerisinde geçirebileceği bazı enfeksiyonlar bebekte önemli bozukluklara neden olabilir. Özellikle, Kızamıkçık gebeliğin ilk 3 ayı içerisinde geçirilirse bebekte ciddi sorunlara yol açabilir. Böyle bir durum gerçekleşirse gebelik sonlandırılmak durumunda kalınır. 

       Kızamıkçık enfeksiyonu için toplumun önemli bir kısmı bağışıklık oluşturmuştur. Gebelik öncesi yapılacak basit bir kan testiyle bağışıklığın olup olmadığı kolayca anlaşılır. 

       Bağışık olmayan, risk altındaki anne adaylarına aşı olmaları ve 3 ay bekledikten sonra gebe kalmaları önerilir.

       Ayrıca daha çok enfekte olmuş çiğ sebze ve  çiğ etten geçen Toxoplasmosis gebelik için bir sorundur. Aşı ile korunulması mümkün değildir. Çiğ et yememek, sebze ve meyveleri iyi yıkayarak tüketmek, el temizliğine dikkat etmek korunma için önemlidir. 

       Eğer önceden toxoplazmosis geçirmiş iseniz bağışık olduğunuzdan endişe etmenize gerek kalmayacaktır. Bu durumda yine kan testleri ile anlaşılabilir.

       Sarılık virüsleri de gebelik öncesinde araştırılabilir, gebelik ve doğum döneminde hastane ile teması artacak kadınlara gerekli ise Hepatit B aşısı uygulanabilir. Aşı programının gebelik sırasında da devam etmesi sorun oluşturmaz.
      
       Bazı viral hastalıklarda gebelik döneminde önemli olabilir ancak onların taranması önerilmez. Genel prensip olarak gebelerin viral enfeksiyonların sık görüldüğü dönem olan küçük çocuklarla yakın teması önerilmez. 

Kronik hastalıklar ve gebelik..

        Gebelik sağlıklı, doğal bir süreçtir. Ancak yine de annenin akla gelen tüm sistemlerine ciddi yükler bindirir. Sağlıklı bir kadında bile zorlayıcı olabilen gebelik, süre gelen hastalıkları olan kadınlarda anne ve bebek hayatı açısından kritik öneme sahiptir. 

       Gebe kalmadan sağlık probleminin tanımlanması ve tedavi altında tutulması çok ama çok önemlidir. Az sayıdaki ciddi sorunlarda gebe kalınması önerilmeye bilinir.

         Yüksek tansiyon, şeker, sara gibi hastalıkların pek çoğunda ilaç kullanımı söz konusudur. Bu ilaçların kullanımı, gebelik üzerine olumlu ya da olumsuz etkiler gösterebilir. Örneğin tiroid bezi az çalışan bir anne adayı bu hormonları güvenle tüm gebelik süresince kullanır ve kullanmalıdır, epilepsi hastası bir anne adayı da gebe kalmadan uygun ilaca geçmeli ve ciddi bir vitamin desteği almalıdır. 

        Her kronik hastalık için detaylı bir plan yapılmalıdır. Kronik hastalığı olan bir anne adayının gebe kalmadan önce doktorla görüşmesi ve gerekli önlemlerin alınması şarttır.

Gebelik Öncesi...

        Başarılı ve mutlu bir gebelik seyri için gebeliğin önceden planlanması, çiftin psikolojik ve ekonomik açıdan buna hazır olması, yakın aile desteği, anne ve baba adayının gebelik ve doğum ile ilgili gerekli bilgilere yeterli düzeyde sahip olması arzu edilir.

          Bu durum gebelikte oluşabilen bazı problemlerin ne zaman ve hangi düzeyde yaşanacağının önceden bilinmesini, anne ile bebek arasında daha sağlıklı bir iletişim kurulmasını ve gebeliğin daha rahat geçirilmesini sağlayacaktır.

        Gebelik kararı verilmeden önce gözönüne alınması ve bilinmesi gereken önemli konuları sitemizde bulacaksınız. (Yazıları okumak için lütfen başlığına tıklayınız...)



* KRONİK HASTALIKLARIN GEBELİĞE ETKİSİ

* MİKROBİK HASTALIKLAR VE GEBELİK..

* APPENDEKTOMİ VE GEBELİK

* GEBE KALMA ŞANSINIZI NASIL ARTTIRIRSINIZ?

* HAMİLELİK ÖNCESİ BUNLARA DİKKAT!!

Preimplantasyon genetik tanı kimlere gereklidir?


        İleri bir yöntem olarak sağladığı yararlar açık olmakla beraber, rutin olarak her embriyoya uygulanması doğru ve gerekli değildir. Günümüzde sadece ilk madde tartışmasız gerekli olduğu durumu oluşturur. 
       Diğer maddelerde uygulanıp uygulanmayacağına, belirli tıbbi ve etik kurallar çerçevesinde doktor ve anne-baba adayı çift birlikte karar vermelidir.

* Bilinen tanımlı bir genetik hastalığın taşıyıcısı olan anne ve baba adaylarının her biri için, eğer bu genetiğin çocuğa aktarılma riski varsa,
* Nedeni bilinmeyen ve tekrarlayan erken gebelik kayıpları olan anne adaylarında,
* Tekrarlayan denemelerde gebe kalamayan anne adaylarında,
* İleri yaşta anne olmak isteyen anne adaylarında,
* Sperm ve / veya yumurtanın ileri derecede yapısal anomali gösterdiği durumlarda yapılması önerilmektedir.


      Embriyo Biyopsisi Nasıl Yapılır?

      Buradaki amaç embriyoya zarar vermeden bir kısım hücrelerini almaktır. İki ayrı gelişim aşamasında uygulanabilir. Gelişiminin 3. gününde yapılan biyopsiye ‘blastomer biyopsisi’ denir. Bu işlem 5. günde uygulanırsa ‘trofoektoderm biyopsisi’ adını alır. Yapılacak genetik inceleme ve hasta özellikleri hangisinin tercih edilmesi gerektiğini belirler.   
 


      Blastomer biyopsi döllenme işleminden sonraki 3. günde uygulanabilir. Uygulanabilmesi için embriyonu en az 6 ve üzerinde hücreye sahip olması gerekir. Özel bir sıvı içerisine alınan embriyolarda hücreler arasındaki bağlar zayıflatılır. 
      Embriyonun kabuğu uygun şekilde açılarak içerisinden hücreyi alabilecek boyutta bir pipetle girilerek hücre dışarı alınır. Alınan hücre duruma göre 1 veya 2 tanedir. Hücreler genetik bölümüne incelenmek üzere teslim edilir ve transfere uygun olup olmadığının belirlenmesi sonuçlanana kadar beklenir.

      Trofoektoderm biyopsisi için de 5. günde blastosist aşamasına ulaşan embriyonun zarına lazer ile delik açılır. Bu delikten dışarı çıkan trofoektoderm hücrelerinin bir grubu pipet içerisine alınarak yine incelenmek için genetik ekibine teslim edilir. Çok daha fazla hücre incelenme şansı bulur.

      Bu işlemler, merkezimizde çok deneyimli embriyologlarımız tarafından uygulanır. Embriyoya zarar verme ihtimali oldukça düşüktür.

      Prensip olarak alınan numunenin gösterdiği genetik özelliğin embriyonun kalan diğer hücrelerini ifade ettiği kabul edilir ve embriyonun genetik bakımdan sağlıklı olup olmadığına karar verilir. Sonuçlar kullanılan genetik inceleme yöntemine bağlı olarak küçük oranda da olsa hata payı taşır.